21 Ocak 2010

NEDEN KULÜP KURDUK

Pek çoğumuzun ailesi gibi benim ailemde 1960'lı yıllarda İstanbul'a Anadolu'dan göç edenlerdendi. Ama şöylede bir farkımız vardı. Anne tarafım Kafkasya'dan sürülen bir ailenin, baba tarafım ise Bulgaristandan sürülen başka bir ailenin, Anadolunun batısında yer gösterilen üyeleriydiler. İnsan ilişkileri, sosyal ilişkiler ve sanata bakış her zaman medeniydi. Genlerin ve geleneklerin doğrultusunda 70 lerin kaynayanTürkiyesinde ve sıkıyönetim yasaklarına rağmen, annem babam beni bale derslerine taşırdı. Balerin olmayacağıma karar verdiğimde en çok babam üzülmüştü 13 yaşındaydım 5 yıl sıkı bir eğitim aldığım okulu bırakmıştım. Liseye başladığım yıl ise halk dansları ile tanıştım. Balenin doğası, müziği ve yapısıyla taban tabana zıt olan bu dans aslında bugün bu kulübün kurulmasına ve yaşamasına sebep olacakmış. ( bknz kelebek etkisi ) 



1984,1985 sonrası Türkiye'nin pek çok alanda yurt dışına pencerelerini açtığı bir dönemdi. Halk dansları da teşviklenen, yurt dışında pek çok festivale, yarışmaya davet aldığımız yıllardı.Uluslararası halk dansları yarışması yapmak hiç de adil olamayan bir bir sınıflandırma gerektirir. Her ülkenin müziği, figürü, kostümü otantiktir aslında yerel ve özeldir. Birbirden farklı altyapılardaki bu özgün ritimleri yarıştırmak bu yüzden neredeyse imkansızdır. Fransadaki Dijon yarışması dışında halk dansları yarışmalara konu olamaz. Ulusal yarışmalar ancak motive edendir ki onların sıklığı ve devamlılığı tartışılır. Geriye festivaller, gösteriler kalırki zaten halk danslarını icra etmenin asıl amacı bu kültürü yaşamak ve yaşatmaktır. 15 yıl kadar güzel coğrafyamızın hemen her yöresini öğrendim icra ettim, defaten milli oldum. Hayat arkadaşımı bu vesile ile buldum. Mutlu bir evlilik kurdum. 


Kızlarımın 2007 de latin dans yarışmaları ile tanışıması, zihnimi, beni o yıllara, o yılların farklı boyutlarına taşıdı. Sporcu olmak, lisanslı olmak, milli olmak derken kulüplü olmak. Eşimle kulüplerde dans ettik hep. Önce dansçıydık.Üniversite yıllarında ve sonrasında  idarecide olduk, sonra yeniden dansçı. Taki ilk kızımız doğana dek. Sonra hayat bizi, dansa sadece seyirci yaptı. Tüm sahne sanatlarına bale, halk dansları, modern danslar, tiyatro, müzikal vb iyi bir seyirci olduk. Bir ülkedeki gelişmişliğin en temel göstergelerinden biride, sanata seyirci olarak katılımcı olmaktır. Bu yaşıma dek sahnenin her iki tarafındada olmaktan gurur duydum. Sahnenin toz yutan tarafı kadar, alkışlayanı olmakta sanatın içinde olmaktır. 


Evet gelelim niye kulüp yöneticisi olmaya karar verdik. Standart salon latin dansları ile tanışınca ve birtakım eksikleri irdeleyince şunu farkettim. Bu gencecik federasyonda, herkes de çok gençti. Kulüpleşmek, kurumsallaşmak şarttı. Ama hem dansçı, hem antrenör, hem hakem olup, hemde yönetici olmak zor ve içinden çıkılması güç bir durumdu. Ve bu arada her türlü zararı gören de sporcular oluyordu.
Tıpkı yıllar önce bizim gördüğümüz gibi. Ya sahipsiz kalıyordunuz, yada sömürülüyordunuz.........

Hiç yorum yok: