4 Ağustos 2009

DANSIN SİHRİ


Bir küçük yürek düşünün . Ürkek , çekingen ve az konuşup, çok düşünen ve beynine durmadan kayıt alan....

Küçük kızımın evde ,hareketli, susmayan ve yerinde duramayan halini, sosyal ortamlara yansıtmaması yada yansıtamaması bizi endişelendiriyordu. Büyük yada küçük herkesle sözel iletişim kurmaya hiç meraklı olmadığı halde , kişilerin fiziksel ve ruhsal özelliklerini çok iyi tahlil ediyordu. Sınıfta tahtaya kalkmak, okul rontları için sahne almak, sokakta eskaza bir tanıdıkla konuşmak zorunda kalmak o minik yüreğinde sonu gelmez kelebek çırpınışlarına, paniklere, sıkıntılara sebep oluyordu. Evde ve dışarıda sergilediği farklı hal ve durum , küçüğümüzü daha çok aileye bağımlı hale getirmişti. Halbuki espri anlayışı gelişmiş, cin gibi, fıkır fıkır, zeki bir çocuktu. Daha özgür, daha özgüveni yüksek, daha istediklerini ifade edebilen, bir birey olmasını istiyorduk..

Baledeki yeteneğini keşfetmemiz 5 yaşı gibiydi..

Başladığında o ortamıda reddedsede ilerleyen günlerde herkesten daha iyi olduğunu farkettiğinde, özgüven basamaklarını da tırmanmaya başladı.

Kişilik olarak; iç disiplini ve sorumluluk duygusu ise yaşıtlarının önünde ilerliyordu. O kadar mükemmeliyetçiydi ki başarısızlığa ve eksik bir iş yapmaya asla tahammülü yoktu. Dolayısıyla disipline eğitimler tam ona göreydi. Yetenekler disiplinle eğitilip, azimle çalışıldığında muhteşem sonuçlara ulaşılır. Dünya, yetenekli ama tembel insanlarla doludur. Ama bizim küçüğümüz hem yetenekliydi, hemde disiplinli ve çalışkan. Birde iletişimindeki duvarları, tül perdelere çevirebilseydikkkk :)

Ablasının 4 yıldır yaptığı latin dansı sessiz ve yorumsuz izledikten sonra "bende latin dans yapmak istiyorum" dedi . Bu çok sevindirici olmakla beraber bir partner bulma sıkıntısıda baş gösterecekti.. Latin dans partnersiz olmuyordu , ayrıca partner bulmak da yetmiyordu. Boyu boyuna, yaşı yaşına ve huyu huyuna uyması mutlak şarttı.....

Muhtemel adaylar elden , gözden geçirildi. Kimi baştan elendi , kiminin ailesine latin dansı anlatamadık derken uzun zamandır işten güçten görüşemediğimiz çok sevdiğimiz arkadaşlarımızın oğlu aklımıza düştü.. Teklif etmekle bir iki ders almakla birşey kaybedilmezdi..

Eylül sonu ilk derse girdiklerinde, birbirlerine uzak bakış ve duruşları , öğretmene mesafeli kalışları ve neden biz buraya geldik dercesine - ki oğlumuzda tamam dansederim nidasıyla koşarak gelmişti salona - 2 metrekare içinden çıkmadan, salon ucunda lütfen adım atmaya çalışmaları, bize bu iş yürümeyecek galiba dedirtecek cinstendi.

Ama işte o gün sihir başlamıştı .. peri tozu yağmıştı üstlerine bir kere.. dans dokunmuştu bir kez yüreklerine .. Bora' da Defne gibiydi.. az konuşan, çok gözlemleyen, displinli, mükemmeliyetçi ve diğer insanlara sonsuz mesafeli ....

Bu iki birbirine benzeyen şeker, dans etmeye başladılarrrr dans ettikçe geliştiler, serpildiler, değiştiler ve büyüdülerrr... olan biteni değişimi hayretler içerisinde seyretmeye daldık. 5 ay sonra ilk yarışmalarına çıktıklarında, annelerin gözyaşı; babaların gurur dolu yüreklerine ve ellerindeki kameralara yansıyordu..

5 ay gibi kısacık bir sürede iki tohumumuzda iki fidana dönüşmüştü.. başları dimdik el ele karşıya bakabiliyor birbirlerine destek oluyor, organize oluyor ve yükselmiş özgüvenleri ile ışık saçıyorlardı. Nihayet kanatlandılar, ailelerine olan bağımlılıkları sona erdi, artık yalnız başlarına arkadaşlarına yada aile büyüklerine gidebiliyor, her yerde herkesle çok rahat iletişim kurabiliyorlardı .. takım olmayı da birey olmayı da dansla öğrendiler .. dansla birbirlerine kızmayı, küsmeyi , sevinmeyi dolayısıyla duygularını açığa vurmayı öğrendiler ...

Dans içlerini dışa vurmayı öğretti. Kendilerini ifade etmedeki sıkıntıları dansla aşıldı. Müziği dinlemeyi öğrendikleri kadar birbirlerini de dinlemeyi öğrendiler..

Şimdilerde antrönerlerini ve yaz antremanlarının başlamasını bekliyorlar dört gözle dansa devam için...

Hiç yorum yok: