ımu kenya da doğmuştu.. Türkiye'de doydu, Ankara'da İstanbul'da doydu.
daha önemlisi bu ülkenin özellikle 80 doğumlu kuşağını dansa DOYURDU, dansla yoğurdu
kendi dans mutluluğunu, yüzlerce belki de binlerce insana aşıladı...
umudu
ışığı
sevgiyi
dansla dansseverlere taşıdı, taşırdı..
sessiz idoldu o, taçsız kahramandı, Fundanın Imu'su
dans dünyasının sessiz çığlığı, gülen yüzüydü..
O, bu ülke gençlerini dansla doyurdu, umarım bu ülkede O'nu mutlu etmiştir..
Ruhu Şad olsun, nur içinde yatsın.
Anmak ve anımsamak için
2011 Sibel Arna Röportajı
Kansere rağmen hayatı karnaval gibi yaşayan adam
50 çocuklu bir babanın oğlu o. İçlerinde liseyi tek bitiren de... Kenya’nın süper zeki çocuklarının arasına giren, burslu olarak Türkiye’ye okumaya gelen de... Bütün Latin danslarını herkesten iyi kıvıran da... İmu Shaaban (37) “Yürüyebilen herkes dans edebilir” iddiasıyla salsa dünyasında ‘hocaların hocası’ olarak tanınıyor.
Dört yıllık sevgilisi Funda Koçak’la kır düğünüyle evlenecekken akciğer kanseri oldu. Meslektaşları ona destek için Türkiye’nin dört bir yanında dans geceleri düzenliyor. İmu pek dans edemese de hala en çok Celia Cruz’dan ‘La Vida Es Un Carnaval - Hayat Bir Karnavaldır’ı dinliyor
Kenya’da çok ama çok fakir bir ailede doğdu. Ulusal bir gazetede fotoğrafçılık yapan babasının, annesi dışında beş karısı daha vardı. Sadece annesinden 13 kardeşi olduğunu söylüyor. Üvey annelerinden olan kardeşlerini 28’den sonra saymayı bırakmış. İşin enteresanı, hiçbirinin arasında en ufak bir husumet yokmuş: “Çok iyi geçiniyorduk hepimiz. İster annelerim olsun, ister kardeşlerim hepsini çok seviyordum. Ayrı evlerde yaşardık ama birbirimize gider, gelirdik. Kenya’nın şartlarında bu çok doğal. Bugün bana tabii ki garip geliyor. Galiba insan her zaman doğdugu değil yaşadığı yerin koşullarını benimsiyor.”
Kendini övmeyi seven biri değil ama anladığım kadarıyla İmu, çocukluğunda süper zeka falanmış. İngilizceyi anaokulunda öğrenmiş. Sınavlarda ülke çapında dereceler almış. Ortaokulu ve liseyi burslu okumuş. Zaten yaklaşık 50 kardeşin içinde liseyi tek bitiren o olmuş. Üniversite içinse yine burslu olarak Türkiye’ye gelmiş: “Tarih 1 Ekim 1993. İmu Ankara’ya ayak bastı. Orada tanıdıklarım olduğu için önce oraya geldim. Birkaç gün kaldıktan sonra kayıt yaptırmak çin Konya Selçuk Üniversitesi’ne gittim. Bölümüm Ziraat Mühendisliği idi. İki-üç günde orada yapamayacağımı anladım ve Ankara’ya geri döndüm. TÖMER’e kaydolup Türkçe öğrendim. Bir yandan da YOS’a (Yabancı Öğrenci Sınavı) hazırlandım. Bir yıl sonra sınava girdim ve Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandım. Daha ilk yılım dolmadan bir kaza geçirdim. Ayağıma kaynar su döküldü ve haşlandım. Kıpırdayamıyordum bile. Ailem bana baksın diye Kenya’ya geri döndüm ve bir süre orada kaldım. O süre boyunca bilgisayar mühendisliğinin Kenya için erken ve gereksiz olduğunu gözlemledim. Benim yönetim ve bilişim sistemleri okumam gerekiyordu. Döndüm ve bölüm değiştirme sınavına girdim. Bana burs veren Suudi Arabistan şirketi açısından bunun sorun olacağını hesaplayamadım. Bölüm değiştirmem hoşlarına gitmedi ve bursumu kestiler. Ben de eğitimime kendi kendime devam etmeye çalıştım.”
TAŞLIK DANS BAR’DA BAŞLADI
Dansın hayatına nasıl ve ne zaman girdiğine gelince... Aslında Kenya’da hep dans ediyormuş. O, lisedeyken babası ve abileri bir dönem disko işletmişler çünkü. “Pistten inmezdim. Disco dans, Afrika dansları bir ara break dans bile yapmıştım” diyor. Boğaziçi Yönetim ve Bilişim Sistemleri Bölümüne başladığı yıl, yani 1995’te üniversitenin dans kulübüne de katılmış. Latin danslarıyla ilk orada tanışmış ama çok çabuk ilerlemiş. Kurları ikişer ikişer atlıyormuş. Sonra okul dışında gösteriler başlamış. Dans ettiği her yerde aynı soruyla karşılaşır olmuş: “Çok güzel dans ediyorsunuz. Bize de öğretir misiniz?” İşte dans eğitmenliği işi bu soru yüzünden aklına düşmüş: “İlerleyen günlerde Swiss Otel’deki Taşlık Dans Bar’ın sahibi Meto gösterimi izledi. Sonra yanıma gelip ‘Taşlık’ta gündüzleri eğitmenlik yapıp, gece de insanları coşturur musun’ dedi. Seve seve kabul ettim.”
Çok uzun süre o dans okulu senin bu kulüp benim ders vermiş İmu. 2000’de okulu üçüncü sınıfta bırakmak zorunda kalmış. Çünkü danstan kazandığı ancak yaşamasına yetiyormuş. Okul için kaynak yaratmakta zorlanıyormuş. Bu arada Mecidiyeköy’de bir arkadaşıyla ortak ilk dans okulunu açmış. Dört yıl sonra İstiklal Caddesi üzerinde tek başına bir okul kurmuş. Ama gel gelelim o da yürümemiş: “Bir yabancı olarak Türkiye’de iş yürütmek çok zor. İki sene zor dayandım. 2005’de okul kapanınca Kenya’ya dönmeye karar verdim. Ama maalesef orada da olmadı. Evimde kendimi yabancı gibi hissettim. Orada hayat farklı akıyordu. Farklı kafalar, farklı felsefeler... Türkiye’ye geri döndüm. 2006’da Gümüşsuyu’nda kendi yerimi açtım. Orası hâlâ aktif. Ama ortağım tek başına devam ediyor. ”
KANSER 3A EVRESİNDE
2006’dan bu yana maddi açıdan mutlu mesut geçiniyormuş. Kendi yağıyla kavruluyor dedikleri cinsten. Geçen sene kış başlarken lanet bir öksürük musallat olmuş bedenine aniden. Üşüttüm, grip oldum diye düşünmüş. Doktora gitmiş, x-ray çekilmiş, sonuç temiz çıkmış. İki üç ay soğuk algınlığı ilaçları, antibiyotikler kullanmış ama geçmemiş öksürük: “Şubat, Mart falandı. Hala öksürüyorum. Bir taraftan da benim başka bir doktora gitmem lazım deyip duruyorum. Bir arkadaşım aracı oldu Gebze Hastanesi’nde onun yakını bir doktora gittim. Bu kez x-ray’de bir kitle gördüler. Zatürree olduğumu düşündüler ve yine antibiyotik verdiler. Hiçbir şey değişmeyince tomografi çekelim dediler. Kitlenin ayrı ayrı yerlere dağılmış olduğunu tespit ettiler. Cerrahpaşa’ya sevk oldum oradan Yedikule’ye oradan Siyami Ersek’e.. Defalarca parça aldılar. Günlerce hastanede yattım. En sonunda akciğer kanseri teşhisini koydular. Ama geç teşhis. Ameliyat zamanı çoktan geçmiş. Lenf nodüllerine dağılmış bile. 3A evresindeyim. Şimdi kemoterapiyle kurutma yapılacak. Yarın ilk seans!”
HİÇ SİGARA İÇMEDİ
Hayatı boyunca hiç sigara içmemiş İmu... Birdenbire kanser olduğunu öğrenen biri ne hisseder? Hiç olmazsa kısa bir süre “Neden ben” diye sorgular değil mi? İmu Shaaban tam tersi... Bakın ne diyor: “Hayatım boyunca çok büyük güzelliklerle karşılaştım ben. O güzellikler benim olunca ‘neden ben’ demediysem şimdi niye diyeyim?”
Peki kemoterapiden korkuyor mu? Biraz. Daha doğrusu nasıl bir şey olduğunu bilmediği için endişeleniyor. Bir de iğneyle arası iyi olmadığı için tedirgin. Ama morali yüksek: “Hiçbir zaman endişeli endişeli düşünmüyorum. Biliyorum bu geçecek. Sporumu yapacağım, yüzeceğim, yürüyeceğim ve yine dans edeceğim. Latin dans gecelerinde arkadaşlarımla birlikte olacağım. Sonra üniversiteyi de bitireceğim. Bitirememek içimde kaldığı için geçen yıl sınava girip, İstanbul Üniversitesi İngilizce öğretmenliğini kazanmıştım. Bu hastalık çıkmasa çok da iyi gidiyordu derslerim.“
İKİNCİ KEMO SEANSINDAN SONRA DÜĞÜNÜMÜZE BEKLERİZ
Funda Koçak, İmu’nun dört yıllık sevgilisi, nişanlısı. Bir dans gecesi sırasında, dans etmeden köşede oturuyormuş. Yani İmu’nun en tahammül edemediği cinsten. Hemen yanına gidip onu dansa kaldırmış. İşte Eros oklarını o anda atmış. Bu tatsız hastalık olmasaydı şu sıralar Funda’nın memleketi Ordu’da bir kır düğününde evlenmiş olacaklardı. İmu için sevgilisinin anlamı büyük: “O benim direğim. O olmasaydı nasıl olacağını tahmin etmek bile istemiyorum. Çok ama çok zor olurdu. Her şeyin peşine koşuyor, onlarca doktorla tek tek görüştü. Ev düzenimizi yeniden kurdu. Plastikler atıldı, kimyasal detarjanlardan tamamen arınıldı. Marketten alışveriş yok. Organik pazarlara gidip elleriyle seçiyor. Düğünümüzü erteledik ama ben fazla da ertelemeyi düşünmüyorum. Doktorlarım izin verirse ikinci kemo seansının ardından düğünümüz var, bekleriz.”
Sibel ARNA Hürriyet Gazetesi Ağustos 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder