25 Ocak 2010

KULÜP KURMA NEDENLERİNE DEVAM

Maalesef sömürüldük, sömürüldüğümüzü bilmeden, bilemeden.. Sahnede olmak, alkış almak yetiyordu. Birde işin dünyayı gezme tarfı vardı ki o yılların Türkiyesinde ve 15, 20 yaşlarındaki insanlar için farklılığın alasıydı. Gittiğimiz her yurt dışı festivali için , devletin her dansçı başına harcırah verdiğini yıllar sonra öğrendik. Alınan harcırahlar kulüp idarecilerinin inisiyatifinde ne şekilde değerlendiriliyordu hiç bir zaman bilemedik. Zaten yol, yemek ve kalış masraflarımız oragnizasyonu yapan kurum, ülke, şehirce karşılanıyordu. Ne biz, ne aillelerimiz böyle bir uygulamayı bilmiyordu. Yurt içinde de sayısız gösteriye çıkıyorduk.. Onlarda ücretliydi, düğünlere, özel gecelere.. Ama o ödeneklerdende haberimiz olmuyordu. Biz bunun hesabını soramayacak kadar genç cahil ve safken.. Bizi yönetenler ise bunun hesabını yapacak kadar, küçük hesaplar peşindeki insanlarmış.



Antrenörlerimiz hocalarımız... hepsini sevgiyle anıyorum. Kimi alaylıydı,kimi konservatuarlardan,  kimi devlet halk danslarından gelirdi .. Hepsi de tek birşeye hizmet ederdi halk danslarına.. kimi tatlı sertti, kimi otoriter, kimide öylesineee arkadaş.. Onlara da hak ettikleri saygı ve emek verilmezdi çoğu zaman. Birde enstrümanlar vardı. En büyük fedakarlığı bizden sonra onlar yaparmış meğer. Hiç bir zaman ücretleri ödenmeyen, küçümsenen sazlar.


Bu söylemler tabiki tüm kulüpleri kapsamıyordu. Ama o günlerde başsız ve otoritesiz bir topluluk olmak, tüm suistimalleride beraberinde getiriyordu. Halk dansları federasyonu 2001 de kuruldu ve sanırım o gün bu

gün herşey çok farklılaştı ve düzene girdi. Sporcularda lisanlı ve milli olmanın haklarını edindiler. Kulüplerde değişmiş ve gelişmiştir. Uzak kaldığım için bilemiyorum. Ama açıkçası aynı sıkıntıları çocuklarımızın gençlerimizin yaşamasını istemediğimden halk danslarında son üye ve yönetici olduğum kulübün başkanı aklıma düştü. Çok hoş bir iş kadınıydı bir arkadaşımızın annesiydi. Hepimiz ona hayrandık. Bize yönetici olarak sahip çıkan tek kişiydi ama çok da uzun sürmemişti. Yanılmıyorsam sağlık sıkıntıları sebebiyle o kulübü kapatmak zorunda kalmıştı.


Spor yada dans, kulüp yada dernek önemli olanın, idarecilik ve  organizasyon yetisine sahip olma gerekliliği olduğunu düşünüyorum. Yoksa danstaki bir figür  kuralını  bilip bilmememiz değil önemli olan, o antrenörün işi. İdareci, sporcunun sıkıntılarını çözebilmesi kadar kamuya karşı sorumluluklarını yerine getirmesini sağlayan aracıdır da.
Sporcu dans etmeye odaklanmalıdır. Antrenör öğretmeye.. Hakem kendini eğitmeye. Bunların arasında resmi işleri kovalayacak, düzeni sağlayacak, kuralları uygulayacak ve uygulatacak da idareci olmalıdır. Kulübün ve sporcunun hakları için fedarasyonla işbirliği sağlayacak mercidir kulüp yöneticisi. 
Kulübü idare edecek olan, ne dansçı olmalıdır, nede antrenör diye düşündüğümüz için bir gömlek daha giydik sırtımıza..
Sosyal sorumluluk için..
Gelecek için...
Gençler ve çocuklar için...
Sağlıklı yürüyen federasyon  için..
ve asıl önemlisi
DANS için !!!

21 Ocak 2010

NEDEN KULÜP KURDUK

Pek çoğumuzun ailesi gibi benim ailemde 1960'lı yıllarda İstanbul'a Anadolu'dan göç edenlerdendi. Ama şöylede bir farkımız vardı. Anne tarafım Kafkasya'dan sürülen bir ailenin, baba tarafım ise Bulgaristandan sürülen başka bir ailenin, Anadolunun batısında yer gösterilen üyeleriydiler. İnsan ilişkileri, sosyal ilişkiler ve sanata bakış her zaman medeniydi. Genlerin ve geleneklerin doğrultusunda 70 lerin kaynayanTürkiyesinde ve sıkıyönetim yasaklarına rağmen, annem babam beni bale derslerine taşırdı. Balerin olmayacağıma karar verdiğimde en çok babam üzülmüştü 13 yaşındaydım 5 yıl sıkı bir eğitim aldığım okulu bırakmıştım. Liseye başladığım yıl ise halk dansları ile tanıştım. Balenin doğası, müziği ve yapısıyla taban tabana zıt olan bu dans aslında bugün bu kulübün kurulmasına ve yaşamasına sebep olacakmış. ( bknz kelebek etkisi ) 



1984,1985 sonrası Türkiye'nin pek çok alanda yurt dışına pencerelerini açtığı bir dönemdi. Halk dansları da teşviklenen, yurt dışında pek çok festivale, yarışmaya davet aldığımız yıllardı.Uluslararası halk dansları yarışması yapmak hiç de adil olamayan bir bir sınıflandırma gerektirir. Her ülkenin müziği, figürü, kostümü otantiktir aslında yerel ve özeldir. Birbirden farklı altyapılardaki bu özgün ritimleri yarıştırmak bu yüzden neredeyse imkansızdır. Fransadaki Dijon yarışması dışında halk dansları yarışmalara konu olamaz. Ulusal yarışmalar ancak motive edendir ki onların sıklığı ve devamlılığı tartışılır. Geriye festivaller, gösteriler kalırki zaten halk danslarını icra etmenin asıl amacı bu kültürü yaşamak ve yaşatmaktır. 15 yıl kadar güzel coğrafyamızın hemen her yöresini öğrendim icra ettim, defaten milli oldum. Hayat arkadaşımı bu vesile ile buldum. Mutlu bir evlilik kurdum. 


Kızlarımın 2007 de latin dans yarışmaları ile tanışıması, zihnimi, beni o yıllara, o yılların farklı boyutlarına taşıdı. Sporcu olmak, lisanslı olmak, milli olmak derken kulüplü olmak. Eşimle kulüplerde dans ettik hep. Önce dansçıydık.Üniversite yıllarında ve sonrasında  idarecide olduk, sonra yeniden dansçı. Taki ilk kızımız doğana dek. Sonra hayat bizi, dansa sadece seyirci yaptı. Tüm sahne sanatlarına bale, halk dansları, modern danslar, tiyatro, müzikal vb iyi bir seyirci olduk. Bir ülkedeki gelişmişliğin en temel göstergelerinden biride, sanata seyirci olarak katılımcı olmaktır. Bu yaşıma dek sahnenin her iki tarafındada olmaktan gurur duydum. Sahnenin toz yutan tarafı kadar, alkışlayanı olmakta sanatın içinde olmaktır. 


Evet gelelim niye kulüp yöneticisi olmaya karar verdik. Standart salon latin dansları ile tanışınca ve birtakım eksikleri irdeleyince şunu farkettim. Bu gencecik federasyonda, herkes de çok gençti. Kulüpleşmek, kurumsallaşmak şarttı. Ama hem dansçı, hem antrenör, hem hakem olup, hemde yönetici olmak zor ve içinden çıkılması güç bir durumdu. Ve bu arada her türlü zararı gören de sporcular oluyordu.
Tıpkı yıllar önce bizim gördüğümüz gibi. Ya sahipsiz kalıyordunuz, yada sömürülüyordunuz.........

8 Ocak 2010

YILIN SON GECESİ



Bir kaç dakikalık gözükmenin uzun metraj yaşanmışlıklarına rağmen, yürekleri ağızlarında zıp zıp tv karşısında bekleşip dururlarken; ekranda gözükmeleri  ile salonda çığlıkların yükselmesi bir oldu. Güzel bir anı, hoş bir tecrübe, sevinç, gurur ile 2010 a girdiler...

THRILLER ZOMBİLERİ -2

Pazar günü Atv "Bir Şarkısın Sen" stüdyolarında olacak çekimin 15 gibi gerçekleşeği, dolayısıyla 8 dansçının makyajları öngörüldüğünde 12 gibi orada olmamız söylendi. Çocuklar tv'de gözükmenin mutlaka bir makyaj gerektirdiğini biliyorlardı  ama bekledikleri zombi makyajı değildi ....  Gidipte Melisa, Halil, Berkan'ın bitmek üzere olan makyajlarını gördüklerinde gözleri büyüdü ..  ..   yüzlerde kesik izleri , akan kanlar,  sarkan deriler .O büyüyen gözlerden o an pişman olduklarını ama vazgeçemeyeceklerini anladım....



3 profesyonel makyöz tablo gibi yüzleri işlediler .. saçlar tiftildi,  makyajlar yüzleri gerdi.. sıra geldi kostümlere.. hepsinin farklı renklerdeki kostümleri hırpalanmış, parçalanmış bir haldeydi.. giyinip hazır olduklarında saat 15.00 i geçmişti bile.. yayın çekimi gerçekleştiğinde saat 17.00 yi gösteriyordu ki o denli büyük bir prodüksiyon için normaldi bu sarkma. Ve iyi oldu tabii.. makyaj odaları, kuaförler, enstrümanlar,  kostüm odası giyininler soyunanlar koşturmaca telaş sahnearkası vs vs vs hepsine tanık oldular biraz ürkmüş biraz şaşkın sıralarını heyecanla beklerlerken bir şarkısın çocukları ile de kaynaştılar .. Çocuk olmanın en çok sevdiğim yanlarından biridir, hemen arkadaş oluverirler, hiçbir önyargıları beklentileri yoktur. Doğaçlama ilişkiler, gülüşmeler sıcacık sarar ortamı ..



gerçi ortam biraz kanlıydı ama şartlar bunu gerektirdi ..

THRILERRRR ZOMBİLERİ - 1

Televizyonda gözükmek, özellikle çocukları çok heyecanlandıran bir etkinlik. ATV de yayınlanan "Bir şarkısın sen" programında bir dans gösterisine katılmak mevzuu çıktığında çocukların güm güm eden yüreklerinin sesi duyulmadı değil. Latin dans mı olacak sorularına " hayır Thriler dans şovunda bir koreografi ile katılacaksınız" deyince hepsini aldı bir teeelaşşş. Nasıl olacak ? nasıl dans edilecek ? koegrafi için kiminle ? nerede ?  ne kadar süre ile çalışılacak ? ecek ? acak ?


26 aralık ta çekim yapılacaktı ve sadece 2 gün antreman yapabileceklerdi. 23 aralık perşembe akşamı thriler dansını beraber yapacakları Mıchael lakaplı Yiğit Beşli ile tanışarak çalışmaya başladılar. Dans ve Dans' tan Bora, Defne, Ilgın, Oleg ve Julia. Önce bildikleri disipline danslardan değişik, çalıştıkları antrenörlerden farklı bir biçimde çalışmak şaşırttı, heyecanlandırdı.... Olurdu olmazdı, yetişirdi yetişmezdi derken cmt sahnede prova yapılmak üzere dağıldılar. Cmt günü set sahnesinde çalışma alırken hepsi daha rahattı .. Müziğe, dansa ve Yiğite daha alışmış, rahatlamışlardı.. Ertesi gün çekim olacağı heyecanıyla ayrılırlarken, böyle bir tecrübe yaşacakları için açıkçası memnumdum. Dizilerde, filmlerde, programlarda rol almanın ne kadar güç olduğunu göreceklerdi, renkli ekranda yer almak göründüğü kadar kolay, eğlenceli olmuyordu.. İyi bir tecrübe olacağından genelde bu tip aktivitelere çokda sıcak bakmamama rağmen (bir basılı görsel, bir de tv  reklamı tecrübesini ılgının bebekliğinde  yaşamış ve bu medya dünyasının veli ayağının bana göre olmadığına kanaat getirmiştim :) )  bu minik tecrübenin onlara öğreteceği çok şey olacaktı.