16 Kasım 2009

5 / 15 YAŞ SPORTİF LATİN DANS ÇALIŞMALARI

5 / 15 Yaş çocuklar için sportif latin dans dersleri cumartesi ve çarşamba günleri Dans ve Dans akademide sürüyor. 2 gruptaki öğrenciler yeni başlayanlar ve ileri seviye olarak 2 ayrı sınıfta çalışıyorlar. Bilgi için
Tel : 0212 327 46 39 - 0535 833 52 97

5 Kasım 2009

ODTÜ KUPASI - STANDART SALON DANSLARI



ODTÜ Cumhuriyet kupası 31 ekim cmt olduğundan, fırsattan istifade 2 gün öncesinden Ankara yollarına döküldük ...yüreğimiz ağzımızdaydı gerçi, bir gün önce oğlumuz ateşliydi. Ankaraya gidermiydik? gitsek yarışırmıydık ? soruları ile ateşsiz bir güne uyanıp 29 ekim sabahı marşa bastık. Ateşimiz çıkmadan 2 günü geçirip cmt sabahı ODTÜ spor salonundan girdik. 8.kez düzenlenen ODTÜ cumhuriyet kupası bu yıl IDSF yarışması ile de taçlanacaktı. Organizasyona çok emek verildiği belliydi. Her yılki telaşlara IDSF in eklenmesi sorumluluğu ve heyecanı artırmış olmalıydı.

 
IDSF yarışması akşam olduğundan ve büyüklerin pek çoğu hem sıralama hem ıdsf yarışmasına katılacaklarından sabah 11,30 da büyüklerin elemleri ile açıldı yarışma. Ve ilk defa uygulanmasına şahit olduğumuz online çeteleme cihazlarıyla hakemler pistte yer alınca şaşırdık. 14.30 da büyüklerimiz madalyalarını alarak akşamki yarışmaya katılmak üzere pistten ayrıldıklarında minikler, yıldızlar yine kalp çarpıntıları ile bekleşiyorlardı.
minikler I minikler II yıldızlar I,II latin ve standart branşlarda büyüklerinden arta kalmadan çoştular çoşturdular.


Standart danslar henüz Türkiyede o denli yeni ki bu dansı icra eden dansçıların en büyüğü 13 yaşında bilemediniz 14 .. başka bilen yok, dans eden yok.. vals ve tango; cha cha cha yada jıve dan çok daha evrensel danslar.. lakin güzel yurdum topraklarının dans zenginliğinden ve kültürel terbiyeden bu eşli danslar 86 yıllık Cumhuriyet tarihinde kalıcı olamamış.
Kızım vals yaparken o denli heyecanlanıyorum ki nasıl asiller hepsi, pistte nasıl otokontrollüler.. Minikler I ve MiniklerII kategorilerinde özellikle standart dans eden tüm yüreklere, yanlarında olan velilerine ve antrenörlerine gönülden teşekkür ediyorum.. Standart dansları bırakmamaları ve bu dansın temsilcileri olmaya devam etmelerini gerçekten çok arzuluyorum.
Bu fotoğraf Türkiye'de standart dansları en iyi biçimde icra etmeye çalışan en küçük 6 sporcu.. defne ve bora henüz 6 aydır standart öğreniyorlar diğer sporcularımızın geçmişleri daha uzun ..
hepsiyle ülkem adına gurur duyuyorum .. ve açıkçası harika kostümlerle standart dansları icra edecekleri günleri görebilmeyi iple çekiyorum..

21 Ekim 2009

KELEBEK ETKİSİ - son -

Finalde 3 dansı arka arkaya tekrar sergilediler.. benim küçük kızım ne kadar telaşlı heyecanlı ise büyük kızımd a bir o kadar sakin ve rahattır. Kolay heyecanlanmaz, paniklemez, ortama çok çabuk uyum sağlar. Yılların dansçısıymış gibi bir dans edişleri vardı partneriyle, gurur duymamamak imkansızdı.. Yarışma bitiminde madalya töreni için sıralandılar. O gün öğrendiğimiz yeni ve güzel bir olguda minikler ve yıldızlar kategorilerinde büyüklerin aksine, finale kalan tüm sporculara madalya verildiği idi. Son derece motive edici ve geleceğe atılacak dans dolu günler için hırslandırıcı.. 6. ilan edildiğinde yüreğim ağzıma geldi. 6. olmamamışlardı. ve 5. olarak isimleri ilan edildiğinde ağzımız kulaklarımıza yapışmıştı, çığlık çığlığa seviniyorduk. Yıldızlar da diğer çiftimiz ikinci miniklerde yarışanlarımızda 5.olmuştu. İlk katıldığımız yarışmadan, madalyalarla minibüse binildiğinde, sevinç çoşku dolu bir istanbul yoluydu bizi kucaklayan.. o gün orada pek çok insan vardı bugün tanış olduğumuz ama o gün birbirimizden haberimiz dahi olmayan.. o gün, o nisan günü, bizi sportif latin dansları dünyasına kayıt eden, gün oldu..
o gün, bizi bu güne getirdi. Yeni sporcular, yeni antrenörler, yeni yüzler, yeni danslar..
2004 de kanadını çırpan kelebek, önümüzdeki yıllarda kimbilir daha ne güzel günlere sebep olacak.

ODTÜ SIRALAMA ve ODTÜ IDSF YARIŞMALARI

31 ekimde yeniden Ankara'dayız...
Etekler yine dans için uçuşacakk
Yüzler ritimle gülümseyecek..
Alkışların bu çoşkuya eşliği için yine, yeniden seyirci olmaya ...
Ankara'YA......

16 Ekim 2009

KELEBEK ETKİSİ - iki -

Biraz toparlanıpda kızımın peşinden caledienlerimle spor merkezine taşınmaya başladığımda sevgili Canan Özdemir'in dansa aşık kalbiyle, bu sporun tanınması için çocuklara nasıl emek verilmesi gerektiğine olan inancıyla tanıştım. Sportif latin danslarının dünyadaki yerini, TR de gelişimini, kendisinin Boğaziçinde okurken bu danslara ilgi duyduğunu ve eşiylede bu sayede tanıştığını öğrendim. Volkan Özdemir, Türkiye'de bu işe ilk gönül veren yarışmacılarındandı. Çocukları fırsat buldukça oda çalıştırıyordu. Kardeşi hakan ise hiphop dansında büyük başarılara imza atmıştı. Bu pırılpırıl gençler, bu eğitimin bu sporun, çocukluktan başlaması gerekliliğini vurgulamaktan ve her fırsatta bu sporu bizlere detay detay anlatmaktan yorulmadılar. Nasıl tesadüfi ve nasıl doğru bir karar vermiştik kızımla. Hayattaki en önemli öğretilerden biri " dahide olsan, yeteneklerin sınırsız da olsa, akıl küpü dolaşsanda çalışmassan hiçsin, disipline olmazsan hepsi boş ! " felsefesine sonuna dek inanıyorlar ve çocuklara aşılamaya uğraşıyorlardı . Dans, kabiliyet olduğu kadar büyük disiplin ve çalışma gerektiriyordu.. Hatta kabiliyetten fazla özdisiplin gerektiriyordu. İnsanın hayatının her alanına bunu uygulaması gerektiğini çocuklara anlatıyorlardı. Volkan hepsi için idoldu. Canan tatlı sert öğretmendi.
Aylardan nisan olmuştu. Ameliyatımın üzerinden

3 ay geçmesine rağmen caledien ler kolumdaydı (kol değnekleri) basmam yasaktı. Ama kızım ilk kez bir latin dansları yarışmasına katılacaktı .. bunu görmemem düşünülemezdi. Bir minibüse 6 çocuk ve velileri, öğretmenimiz Canan Özdemir kayınbiraderi Hakan Özdemir, doluştuk sabah 6, yola koyulduk. Ankaraya gittiğimizi biliyorduk ama bizi neyin beklediğinden haberimiz yoktu. Yarışma, gencecik federasyonun ilk yarışmalarındandı. Bu spora çok gönül vermiş sevgili Ersin Uysal ın ki çok yeni kaybedilmişti kendisi, anısına düzenleniyordu. Ersin Uysal Kupası 2007. Yarışma Shereton oteldeydi, resmi kıyafet de istenmişti.. altı babaya minibüste askılarıyla altıda takım elbise eşlik ediyordu :) öğlene doğru otele vardık..


Çocuklara ayrılan soyunma odalarına geçtiğimizde bomboş oluşu bizi şaşırttı. Bizden başkası yoktu. Ankara haricinde hiç bir ilde çocuk dansçı yetişmiyordu. 12 milyonluk İstanbul'da ise bu işi lisanslı yapıp yarışacak düzeye gelen 6 tek çocuk vardı inanılır gibi değildi. Çocukların tamamı Ankara'dan olduğu için giyinip gelmişlerdi.
Hepimiz gayet şık giyindik. Yarışma balo salonundaydı. Ortadaki parke pisttin, üç yanına sandalyeler dizilmişti . Karşılıklı duvarlara yerleştirilen iki dev ekran pisti seyretme kolaylığı sağlıyordu. Geçip oturupda ısınmaları seyretmeye başladığımda, yaşadığım şakınlık hayatımdaki dönüm noktalarından biridir. 5 yıl bale, 15 yıl halk dansları icra etmiş, defalarca milli olarak yurtdışına çıkmış, dünya danslarına vakıf ben bu dansla bugüne dek hiç tanışmamıştım. Büyülenmiş bir biçimde dansçıları, kostümleri, makyajları, seyrediyor müziğin ve bu dansın zihnime yerleşmelerine izin veriyordum.


İlk defa gördüğüm figürler, tavırlar, danslar, hakem uygulamaları o dakika beni esir aldı. Dünyada çok hatrı sayılan bir spor dalı ülkemizde henüz varolma savaşıdaydı..
Isınmalar, elemeler derken sıra ılgının yarışacağı yıldızlar klasmanına geldi .. yanlış hatırlamıyorsam 10 çift vardı. Allahım bunlar ne zaman öğrenmişlerdi heat sıralarını, müziği duymayı, nerede durmaları gerektiğini, şaşkınlığımın boyutu anlatılır gibi değil. Finale 6 çift kalacaktı onu öğrenmiştimm ( sudan çıkmış balık misali hiçbir şey bilmiyormuşuz çok komiktik ) gözyaşları ve hayranlıkla seyrettim. Elemelerin ardından final için sırt numaraları açıklandığında, insanın çocuğu ile gurur duymasının dayanılmaz hazzıydı hissetiğim.....

15 Ekim 2009

KELEBEK ETKİSİ - bir -

Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Adı, Edward N. Lorenz'in hava durumuyla ile ilgili verdiği şu örnekten gelmektedir. Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir.


Ben bu teoriye inananlardanım. 2004 eylülünde 7 yaşındaki kızım "ben dans etmek istiyorum" diye karşıma dikilmeseydi bugün, ne bu camiayla, ne bu insanlarla, ne bu dans sporuyla tanışmış olacaktık, nede bir derneğimiz olacaktı. Bir blog yazarları da olamayacaktık dolayısıyla...


Ama kelebek bir kere kanadını çırptı. peki dedim kızıma hiç bir beklentim olmadan.. bu talebini belirtmesinin üzerinden 1 ay geçmişti ki Bahçeşehir' de asılan bir ilan dikkatimi çekti. Spor merkezinde "Çocuklara Latin Dans kursları".. İş yoğunluğumdan ve evde 2,5 yaşında bir kızım daha olduğundan, kızımı ilk derse annem götürdü.. "bir baksın öğretmen dedim. Kulağı var mı? vücudu ritme ayak uydurabilecek mi?." ... işte o ilk dersin ardından bugün buradayız. Tanıştığımız herkesle, her ritimle, Ilgınımın bilinçli isteği ve azmi sayesinde tanıştık kaynaştık..  

Her cumartesi 2 saat gitti kızım ve ne yalan söyleyeyim beni ilgilendiren sadece düzenli spor yapmasıydı.. ne hangi dansı öğrendiğini sorguladım, nede gösteriye dayalı bir beklentim oldu. 2004,2005,2006 böyle geçti .. Azimle devam etti .. Dansı seviyordu dahası belli ki öğretmenini çok seviyordu.Öğretmenide tanımıyordum. Tek bildiğim 3 sezondur aynı öğretmen geliyordu ve asıl mesleği matematik öğretmenliği idi..


2007 ocak' ta doğru dürüst tanıştım, tanışmak mecburi oldu. Kızımla haber yollamıştı. Ankara'da yarışmaya gidilecekti gidip kendisiyle görüşmemi istemişti.. gittim. Kızımın kendinden 3 yaş büyük bir partneri vardı ve samba, cha cha cha ve jıve yapıyorlardı. Utandım, sıkıldım, şaşırdım ve gurur duydum . Neler olmuştu ? ne zaman olmuştu ? ne yarışmasıydı ?
Ankara'da özel bir yarışmaya gideceğimizden, bir an evvel yurtdışından dans ayakkabısı getirtmemizi ve kostüm dikilmesi gerekliliğinden bahsediyordu.. Terzi gelecekti , prova, kumaş, model vs..


fakat tamda bu arada hem ayağımdan, hem dizimden zorlu 2 ortopedik ameliyat geçirdim bacağımı komple alçıya da aldılar. Ameliyat sonrası çok zordu tüm yaşantım kısıtlanmıştı. Ne terziyi gördüm, ne kostüm dikilişini, nede 3 çift çocuğun nasıl canla başla antreman yaptıklarını .. sağolsun annem ilgilendi herşeyle..

12 Ekim 2009

DANSIN BÜYÜSÜ

Her yarışma öncesi olduğu gibi, heyecan yine doruktaydı. Önce terziye gittik yeni pantolon dikimi için sonrasında beyaz gömlek arayışımız. Eh 1 yıllık süre içerisinde boylar uzamış artık pantolon boyu ve gömlek kolları kısa gelmeye başlamıştı. Sonra kravat ile papyon arası tercih mücadelemiz:) Neyseki bu kez papyona razı gelmişti sevgili oğlumuz...


Sonrasında yol hazırlıkları. Sandviçlerin, içeceklerin ve bir sürü abur cuburun çantalara yerleştirilmesi. Saçların yapımı için sprey ve jöleler, yolda hafif kestirme olasılığı için - heyecanın elverdiği ölçüde - yastıklar... Çocukların en sevdiğim tarafı yarışma öncesi, bastırmaya çalıştıkları ama her koşulda belli ettikleri heyecanları...Dile kolay kocaman bir spor salonunda , onca seyircinin önünde , yüksek bir müziğin kanı kaynatan temposunda yarışmak ama her şeyden önce dans etmek keyifle... Heyecan , sunucunun “ veeeee müzik veeeee samba; veeeee müzik veeeeee Cha cha cha ; veeeeee müzik veeeee tango;... “ sesiyle yok oluyor ve dans ziyefeti başlıyor her zamanki ritmiyle...


Rengarenk birbirinden güzel ışıltılı elbiseler, harika makyajlar ve olağanüstü bir atmosferde kıvrak dansçıları doyasıya seyretmek. Yarışmalar inanılmaz bir şölen havasında. Bazen arkama yaslanıyor, kendimi müziğin ritmine kaptırıyor ve Rio Karnavalında hissediyorum kendimi kapalı bir spor salonunda... Her yarışma sonucunda özellikle miniklerin kazandıkları madalya ve kupalarına gururla bakışları, dereceye giremeyenlerin hüznüne karışıyor ama biliyor ve hissediyorum ki dans bir tutku ve sonuç ne olursa olsun her dansçı aynı çoşkulu duygularla , aynı heyecanla ve aynı tükenmez enerjiyle devam ediyor yarışma sonrası antremanına . Bir sonraki yarışmaya kadar...

DANSÇI MİNİK SPORCULARIN, GURURU !! SEVİNCİ !!

Türkiye' henüz emekleme dönemini yaşayan Dans Sporlarında en sevindirici olay, Minikler 1 Minikler 2, Yıldızlar 1 kategorilerindeki yoğun katılım ve sevgi..
Bu minikler ve velileri Türkiye'de bu sporun gelişmesi için gerçek neferler, gönüllüler.

Türkiye şampiyonası, bu sporu Türkiyede icra eden herkesi bir araya toplayan en güzel etkinlik. Katılımın yüksek oluşu miniklerin yorulmasına heyecanlanmasına yol açıyordu. Bu kez Federasyon güzel bir organizasyonla Minikler 1,2 ve Yıldızlar 1' i, önden yarıştırıp, derecelerini de açıklayınca keyifle yarışmayı izlediler, sevinçlerini doya doya yaşadılar.
Madalyalarını merakla inceleyip, gururla fotoğraflara gülümsediler..

Müzik ve Dans yine keyfe yelken açtı.. yine büyüledi..

Veliler ve çocukları bu spora gönül vermeye devam ettikçe böyle güzel fotoğraflara hep tanık olacağız.



YARIŞMA ÖNCESİ


Türkiye Şampiyonası .. Ankara !!

tüm yarışmacılar seromoni için düzen almışlar...

yürekler, ayaklar kıpır kıpır ..

müzik, tüm dansçıların kulaklarında , zihinde ise tekrar tekrar koreografiler ...

veeee samba........

28 Eylül 2009

3 EKİMDE ANKARA'DA

Türkiye Dans Federasyonunun düzenlemiş olduğu Türkiye Şampiyonası 3 ekim 2009 da Ankara'da. istanbulun aksine seyircinin ve katılımcının yoğun olduğu başkentte dans severlerle buluşmak dileğiyle...

29 AĞUSTOS TAN...



23 Eylül 2009

MİNİK MİNİCİK ADIMLAR


Türkiye Dans Federasyonunun düzenlediği İstanbul Sıralama Yarışması !
Sarı saçlı, pembe elbiseli, şirinmi şirin lisanslı bir dans sporcusu...
Pırıl pırıl bir gülümseme ile o pistte bir dans edişi vardı kii "dans dünyası bekleyin ben geliyorum" der gibi ama bir yandan da becerdiği güzelliğin farkındalığı o denli az ki...
Yarışma sonunda ödüller dağıtılırken sunucu hanım "ne oldu şimdi biliyormusun" diyor , boynunu büküp bir "bilmem" deyişi var ki ömre bedel.. "Birinciii oldunuz birinciii" nidasına ise sevinsinmi bilemiyor ve şaşkın şaşkın boynuna takılan madalyaya bakakalıyor.
6 yaşında henüz
Yürüyebilen herkesin dans edebeliceğinin en büyük kanıtı ... Daha okuma yazma bilmiyor, adımlar bebeklikten henüz çıkmış, ama işte o pembe elbiseli minik kız Türkiyede dans gelişimi için bir ışık! umut ! dansa duyulan sevginin ve ilginin kitlelere ulaşabileceğinin en tatlı göstergesi...

24 Ağustos 2009

İSTANBUL SIRALAMA YARIŞMASI

Sportif Latin Dansları ve Standart salon danslarının, ülkemizde gelişimi çok yeni. 2006 doğum tarihli bir federasyonumuz var. Dünyanın pek çok ülkesinde yıllardır hatrı sayılır bir spor olan dans, bizde henüz 3 yıldır kimlikleşti, resmileşti. Dolayısıyla çok emek, çok sevgi, çok ilgi bekliyor bu şahane spor dalı.
Her sporda olduğu gibi bu spor dalının da meyvesi motivasyonu, yarışmalar. Müthiş bir görselliğe, dans ve müzik ziyafetine dönüşen bu yarışmaların artması; bu spora katılımın, ilginin artmasını sağlayacaktır.
29 ağustos 2009 Ataköy Ahmet Cömert spor salonunda, Türkiye sıralama yarışmasına dans için, dans adına tüm dans severleri bekliyoruz..
keyifli ve dansla dolu bir günü paylaşalım....

5 Ağustos 2009

Mr.Dulaine OLABİLMEK

İşte tam da anlatmak istediğimize kılavuz olan bir film KURALSIZLAR...

2006 yılı imzalı Liz friedlander yönetmenliğinde, Antonia Banderas ın başrolünü oynadığı film, dansın gücünü çok güzel yansıtıyor..
Bir grup davranış bozukluğu sergileyen cezalı lise öğrencilerinin, boş saatlerinin değerlendirilmesi için Mr. Dulaine gönüllü olur.
Gençlerin dış dünyalarındaki problemlerinin, iç dünyalarına olan acımasız yansımaları, çevrelerine rahatsızlık veren davranış problemlerine yol açar. Sevgisiz , ümitsiz , güvensiz ve agresif olan bu çocuklar, toplumda dışlandıklarını hissetmekte ve birey olarak değerlerinin olmadığını düşünmektedirler.
Mr.Dulaine gençlere salon dansı öğreteceğini söylediğinde hepsi güler, dalga geçer ve itiraz eder. Break dans ve hip hop daki becerilerini sergilerler.. İnatçı, kararlı ve disiplinli Mr. Dulaine, partneriyle yaptığı muhteşem tango gösterisi ile ( ki filmde banderasın dans ettiği tek sahne olmasına rağmen çok etkileyici ) gençleri büyüler..
Aylar sonra, Tango, vals, swıng ve foxtrot yapmayı öğrenen gençler, kostümlerini giyip yarışmaya katıldıklarında bambaşka gençler olmuşlardır..
Mr.Dulaine' in, dansın gereksizliğini öngören okul aile birliği ve okul yöneticilerine yaptığı konuşma, bizlerinde dansa gönül vermemizin en büyük nedeni...
" yürüyebilen hekes dans edebilir" diyor dulaine; ve devam ediyor " partneriyle dans eden önce karşısındakine güvenmeyi öğreniyor, ardından kendine olan güveni o denli gurura ve beceriye dönüyor ki, kendisini alkolle, uyuştucuyla, saldırgan tavırlarla, kandırmaya çalışan herkese hayır diyebilmeyi becermeye başlıyor ve bir kültüre ait olma hissi , bakış açılarını değiştirebiliyor. Hayata karşı duruşları, oluşturdukları farklılıkla değişiyor ve dimdik oluyorlar, herkes onları farkedip farklı bir dans ettikleri için beğeniyle bakılan, imrenilen insanlar oluyorlar " diyerek ve hemen okul müdüresini de iki figürle dans ettirerek herkesin gönlünü kazanıyor..

Dansın gücünü gerçekten hissetmeye çalışın !! gençlerin, çocukların üzerindeki etkisi , yetişkinlerden çok çok daha etkileyici , kalıcı ve güzel.

Ve fırsatını yakalarsanız, bu filmi de kaçırmayınn...

4 Ağustos 2009

DANSIN SİHRİ


Bir küçük yürek düşünün . Ürkek , çekingen ve az konuşup, çok düşünen ve beynine durmadan kayıt alan....

Küçük kızımın evde ,hareketli, susmayan ve yerinde duramayan halini, sosyal ortamlara yansıtmaması yada yansıtamaması bizi endişelendiriyordu. Büyük yada küçük herkesle sözel iletişim kurmaya hiç meraklı olmadığı halde , kişilerin fiziksel ve ruhsal özelliklerini çok iyi tahlil ediyordu. Sınıfta tahtaya kalkmak, okul rontları için sahne almak, sokakta eskaza bir tanıdıkla konuşmak zorunda kalmak o minik yüreğinde sonu gelmez kelebek çırpınışlarına, paniklere, sıkıntılara sebep oluyordu. Evde ve dışarıda sergilediği farklı hal ve durum , küçüğümüzü daha çok aileye bağımlı hale getirmişti. Halbuki espri anlayışı gelişmiş, cin gibi, fıkır fıkır, zeki bir çocuktu. Daha özgür, daha özgüveni yüksek, daha istediklerini ifade edebilen, bir birey olmasını istiyorduk..

Baledeki yeteneğini keşfetmemiz 5 yaşı gibiydi..

Başladığında o ortamıda reddedsede ilerleyen günlerde herkesten daha iyi olduğunu farkettiğinde, özgüven basamaklarını da tırmanmaya başladı.

Kişilik olarak; iç disiplini ve sorumluluk duygusu ise yaşıtlarının önünde ilerliyordu. O kadar mükemmeliyetçiydi ki başarısızlığa ve eksik bir iş yapmaya asla tahammülü yoktu. Dolayısıyla disipline eğitimler tam ona göreydi. Yetenekler disiplinle eğitilip, azimle çalışıldığında muhteşem sonuçlara ulaşılır. Dünya, yetenekli ama tembel insanlarla doludur. Ama bizim küçüğümüz hem yetenekliydi, hemde disiplinli ve çalışkan. Birde iletişimindeki duvarları, tül perdelere çevirebilseydikkkk :)

Ablasının 4 yıldır yaptığı latin dansı sessiz ve yorumsuz izledikten sonra "bende latin dans yapmak istiyorum" dedi . Bu çok sevindirici olmakla beraber bir partner bulma sıkıntısıda baş gösterecekti.. Latin dans partnersiz olmuyordu , ayrıca partner bulmak da yetmiyordu. Boyu boyuna, yaşı yaşına ve huyu huyuna uyması mutlak şarttı.....

Muhtemel adaylar elden , gözden geçirildi. Kimi baştan elendi , kiminin ailesine latin dansı anlatamadık derken uzun zamandır işten güçten görüşemediğimiz çok sevdiğimiz arkadaşlarımızın oğlu aklımıza düştü.. Teklif etmekle bir iki ders almakla birşey kaybedilmezdi..

Eylül sonu ilk derse girdiklerinde, birbirlerine uzak bakış ve duruşları , öğretmene mesafeli kalışları ve neden biz buraya geldik dercesine - ki oğlumuzda tamam dansederim nidasıyla koşarak gelmişti salona - 2 metrekare içinden çıkmadan, salon ucunda lütfen adım atmaya çalışmaları, bize bu iş yürümeyecek galiba dedirtecek cinstendi.

Ama işte o gün sihir başlamıştı .. peri tozu yağmıştı üstlerine bir kere.. dans dokunmuştu bir kez yüreklerine .. Bora' da Defne gibiydi.. az konuşan, çok gözlemleyen, displinli, mükemmeliyetçi ve diğer insanlara sonsuz mesafeli ....

Bu iki birbirine benzeyen şeker, dans etmeye başladılarrrr dans ettikçe geliştiler, serpildiler, değiştiler ve büyüdülerrr... olan biteni değişimi hayretler içerisinde seyretmeye daldık. 5 ay sonra ilk yarışmalarına çıktıklarında, annelerin gözyaşı; babaların gurur dolu yüreklerine ve ellerindeki kameralara yansıyordu..

5 ay gibi kısacık bir sürede iki tohumumuzda iki fidana dönüşmüştü.. başları dimdik el ele karşıya bakabiliyor birbirlerine destek oluyor, organize oluyor ve yükselmiş özgüvenleri ile ışık saçıyorlardı. Nihayet kanatlandılar, ailelerine olan bağımlılıkları sona erdi, artık yalnız başlarına arkadaşlarına yada aile büyüklerine gidebiliyor, her yerde herkesle çok rahat iletişim kurabiliyorlardı .. takım olmayı da birey olmayı da dansla öğrendiler .. dansla birbirlerine kızmayı, küsmeyi , sevinmeyi dolayısıyla duygularını açığa vurmayı öğrendiler ...

Dans içlerini dışa vurmayı öğretti. Kendilerini ifade etmedeki sıkıntıları dansla aşıldı. Müziği dinlemeyi öğrendikleri kadar birbirlerini de dinlemeyi öğrendiler..

Şimdilerde antrönerlerini ve yaz antremanlarının başlamasını bekliyorlar dört gözle dansa devam için...

28 Temmuz 2009

ÜYE KAYITLARIMIZ

İşti , izinlerdi derken ara açılıyor elimiz bloga değemiyor...
gibi gözüksedee yaz rehavaeti bahanesinin ardına sığındık.
yazılarımız, haberlerimiz, gelişmeler, ekrana girecek ....
üye sayımız artacakki İl Gençlik Spor Müdürlüğüne başvurup
kulübümüze hayat verebilelelim..

fotoğraf slaytları videolarda blogumuzda çok yakında

11 Temmuz 2009

ÇOCUK VE DANS - 1

Zihninizi bir zorlayın, gözünüzün önüne getirin, bebekler 6.ayını bitirip de oturmaya başladıklarında, ilk duydukları müzikle oturdukları yerde size son derece anlamsız gelen hareketlerle, müziğe eşlik etmeye çalışırlar. Bize komik gelen bu el kol harekteleri ,neşe dolu gülmeler, aslında dansla ilk flört zamanıdır. Derken bebek ayaklanır. İlk yürüme denemelerinin ardından, ayakta stabil durabildiği ilk zamanlarda, yine müziğin ritmine ayak uydurabilme heyecanı ama düşme telaşı ile dizlerini kırıp bükürek, vücudunu hareket ettirir. Sanki ayaklarından çivilenmiş görünümündeki bu hale, hepimiz bayılırız. İnsan evladının aslında vücudunu ve neler yapabileceğini keşfetme sürecinin ilk basamağıdır.
Koşmaya başlama yetisini kazanan çocuk zincirlerini kırmıştır. İlkokul başlayana dek atlar zıplar oynar koşar ve sevdiği müzikle dans eder. Anne baba ve ailenin tüm büyükleri, çocuğun kimi çılgın kimi sakin danslarına bayılır. Ama kimsenin aklına, bu doğal süreci eğitime dönüştürmek yada belli bir disipline dansa yönlendirmek, gelmez. Çocuk oğlansa zaten baştan kaybeder. Ne yani köçekmi olacaktır. Derhal erkeksi sporlara yönlendirilir. Kız ise ki kız çocukların eğilimi genelde göbek havası tadında olduğundan ergenliğe dek alkışlanır, aile toplantılarının, düğünlerin baş dansçısı oluverir kızlar. Bu duruma bayılan baba, ne zaman kızının göğüslerinin büyüyüp boyunun uzadığını fark eder aba altından sopa gösterir ve kızcağız allah korusun dansöz olmaktan kurtarılarak yerini yeni yetişen nesle bırakır. Veyahut kızı oğlanı pop tarzı müzikle çoşarlar değme dansçılara taş çıkartacak figürler yapıp yine aile çerçevesinin ağzını beş karış açık bırakırlar, ama önlerindeki hedef sbs dir oks dir sınavlar okullar vs dir. Dans bir hobi olamaz, geliştirilemez .. ayrıca kurs' tu dans' tı hangi ebeveyn taşıyacaktır ki çocuğu...


Oysa dans, çocuğun bedensel,sosyal ve kültürel gelişimde hiç bir etkinliğin gerçekleştiremeyeceği güce sahiptir. Bir müzisyen gibi kulağı ve ritmi yakalma yetisi gelişir, tüm vucudu çalıştıran az sayıdaki sporlardan biridir. Hem biryesel, hem takım olarak çalışıldığından hem rekabeti hem birlikteliği teşvik eder. Veee gösteri dünyasında hatrı sayılır bir yere sahiptir. Renkli kostümler, alkış, ödül , madalya, derece, sahne hep çocuğa cazip gelen hoşluklardır. Sanatın büyülü dünyasına açık davettir. Dansın nasıl bir özgüven sağladığını ve çocuğun sosyal çevreye nasıl uyum sağladığını çok özel ve güzel bir örnekle daha sonra anlatacağım.


İster bale, ister halk dansları, ister hiphop, ister latin ,ister salon dansı ne olursa olsun çocukların disipline bir dansı öğrenmeleri , hayat boyu onlara sayısız kapı açacak ve evrensel bir dile sahip olacaklardır.


Günümüzde dansın her biçimi terpistlerce desteklenmekte ve teşvik edilmektedir. Dansı bir çatı altında yapmaya ve öğrenmeye başlayan her çocukta konsantre olma süresi gelişmektedir. Enerjisini dansla tüketen çocuk, evde koltukların tepesini arşınlamaktan vazgeçmekte , müziğe olan ilgisi artmaktadır. Müziği gerçekten ! duymaya başlar. Dans edebilmek için ritimleri duymayı, saymayı öğrenir. 4,5,6 yaşında anaokulu sene sonu gösterinlerinde sahnede, çocuklarının neler yapabildiklerini şaşkınlık ve gurur ile seyreden veliler anaokulu bitince bu zevkli uğraşın peşini neden bırakırlar anlaşılmaz.


Hayatın tüm evrelerinde dansın insan vücüduna ve ruhuna verdiği değer, çocukluktan aşılanırsa dünya da dans, müzik ve sevgi olmaya devam edebilecektir...


Kendiniz , geleceğiniz ve sağlıklı çocuklar için.....
çocuklarınızla dansa, dansa, dansa ....


9 Temmuz 2009

Atatürk ve Dansa Dair


Mustafa Kemal dansa sevdalıydı. Dans aşkının kökleri çocukluğuna uzanıyordu. Selanik’te mahalle ve okul arkadaşı olan Savaş İlbay anılarında şöyle anlatıyor:“Artık büyümüştük. Rüştiye öğrenimi yapıyorduk. Tatil zamanlarımızı biz daima oyunlarla geçirirken, O azınlıkların serbest hayatından yararlanarak edindiği birkaç dostunun evine gider, Fransızca öğrenir, o zamanın modasına göre polka, mazurka, kadril ve vals gibi bizlerin adını bile çok sonradan duyduğumuz salon oyunlarını öğrenir, dans ederdi.”Bir başka arkadaşı Fuat (Bulca) ise Halil Efendi’den Fransızca ders alıyordu. Mustafa Kemal de okuldaki Fransızcasını geliştirmek daha doğrusu konuşmasını geliştirmek istedi. Fuat ile birlikte Halil Efendi’nin yanına gittiler. Halil Efendi’nin bir de birkaç küçük dükkânın üstünde açtığı bir salon vardı. Burada o zaman çok yaygın hem de gözde olan vals ve polka başta olmak üzere çeşitli dans dersleri veriliyordu. Salona gelenler Fransızca konuşuyordu. Mustafa Kemal ve Fuat Bulca Fransızcalarını ve konuşmalarını geliştirmek için bu salona gelmeye başladı. Mustafa Kemal bu fırsattan yararlanarak Batı danslarını öğrenmeye başladı. Kısa zamanda çok güzel dans etmeyi öğrendi.

İstanbul’da okumaya başladıktan sonra tatil için annesinin yanına gittiğinde boş durmayan Mustafa Kemal, valsi iyice öğrendi. Okulda boğucu ve kasvetli havayı değiştirmek ve çağdaş bir subay olmak için Mustafa Kemal kendince bir şeyler yapmaya çabalıyordu. “İleride kurmay subay olduğunuzda dans bilinmesi gereken şeyler arasındadır” diyerek arkadaşlarına vals öğretmeye başladı. Teneffüslerde öğrenmek isteyenlere dans dersleri verdi.

Savaşlar içinde geçen yılların ardından, cumhuriyetin doğuşu gündemin dışında kalan konuları ele almaya olanak sağladı. Ekonomi, eğitim, öğretim, bilim, kültür, sanat, dil, tarih, gündelik yaşam... Bunlardan biri de danstı.

4 Temmuz 2009

DANSA SELAM

Önce hareketle ifade etmiş ademoğlu kendini... sonra dili keşfetmiş ... diller gelişmiş, çeşitlenmiş .. beden dili, önce ritimle, sonra müzikle dansa dönmüş raks olmuş.

dil ve dans

dil bölgesel, dans ise evrensel olmuş.. herhangi bir dans figürü; her dilde, her dinde, her coğrafyada anlaşılır, sevilir, bilinir olurken ne yaşa bakmış ne cinsiyete .. kulağın duyduğu melodiye, bedenin uyum sağlaması sınır tanımamış..

Dans bir sevda. Kiminin yüreğini sevince boğan horonken, bir diğeri için viyana valsi mutluluk sebebi olmuş. bazısı sambayla çoşmuş, bazısı polkayla. Twist, sirtaki yada funky. Bale veyahut halkdansları, folkorik ezgiler yada rock ın roll .. her farklı name, her farklı vuruş, her enstrüman, kendine birde dans yareni edinmiş.. müzik le dans, kol kola insanoğlunu mutlu etmiş.


bu sevda bizi yollara koydu.. Dans için, Türkiyedeki dans gelişimi için kurumsallaşıp, bilinçlenmek istedik.. henüz çok yeni olan derneğimiz gelişecek şekillenecek. Sportif latin dansları ve standart salon dansları başta olmak üzere, dansın daha geniş kitlelerce yaşanması hedefimiz olacak